25 Mayıs 2016 Çarşamba

İKİNCİ EL İNSANLAR


hakikatin kalıcı olduğuna, ölümsüz bir ruh taşıdığınız için korkmanız gerekmediğine dair teoriler, zihinleri çürüyen, tutarlı bir felsefeleri olmayan, korkmuş insanlar tarafından üretilmiştir. gerçek şu ki hakikat yaşamdır ve yaşam için kalıcılık söz konusu değildir. bizler bir toplum yarattık ve bu toplum bizi şartlandırdı ve zihinlerimizi bozdu. toplumun ahlakı aslında ahlaksızlıktır, çünkü toplum aslında ahlaksızca olan şiddeti, kibri, rekabeti, açgözlülüğü ve benzeri şeyleri kabullenip teşvik etmektedir.
hiçbir kitap, hiçbir gita, hiçbir upanişad, hiçbir filozof, hiçbir psikolog size kendinizi öğretemez, onların size öğretebilecekleri yalnızca ne olduğunuz veya ne olmanız gerektiği hakkında kendi düşünceleridir. bu onların görüşü, çıkarımı, algısıdır, sizin değil.
asırlar boyunca başkalarının otoritesini, guru'ların otoritesini, geleneğin otoritesini kabullendiniz. bu yüzden hiç enerjiniz yok, bu yüzden köreldiniz, duyarsızlaştınız, bu yüzden ikinci el insanlarsınız ve bu yüzden otorite sizi mahvetti, dinler yıktı sizi.. lütfen gerçeği görün; bütün tapınak zillerine kulak verip tapınaklara gitseniz de aslında tapındığınız şey haz ve para dır..
insanın içinde bütün dünya vardır. eğer nasıl bakman ve öğrenmen gerektiğini bilirsen, kapı orada ve anahtar elindedir. yeryüzünde senden başka hiç kimse sana ne o anahtarı verebilir, ne de o kapıyı açabilir.

jiddu krishnamurti...
                                           

4 Mayıs 2016 Çarşamba

Zihnindeki Psikopat


hani şu hep bize tamamıyla ait olmadığını düşündüğümüz bir iç ses var ya... bizi en mutlu anımızda vuran, sevdiklerimizle en mutlu anda bize kaybetme hissini yaşatan, hayallerimiz için bize nah çeken heh o ses. kontrol edilebilir mi? neden böyle davranıyor düşünceler? şekil alabilir mi? 

aslında düşüncelerimizin kontrolünün bize ait olmadığını artık bilim sayesinde biliyoruz. yani bu içimizdeki psikopatın aslında bize ait olmadığını da gösteriyor. aslında orada gelecekte olacak belirsizlikten korkan zihin kendince bilinmeze karşı savunma yapıyor. kilit nokta ise zihni korkuların uzaklaştırmak için yapmamız gereken çok basit bir yol var. şuan ne yapıyor isek onu hissederek yaşamak. memnun değilsek halimizden, düşüncelerimizden onları o şekilde kabul edip anlayışlı davranmak ve sakinleşmek yaşamak. deneyimlediğimiz her şeyi özümsemek. iç sesimizden rahatsız isek ondan rahatsız olmaktan memnun olmak ve gücünü yitirecek yitirdiğini gördükçe daha da memnun olmak. saplantılı aşkımızdan, başarısızlıklarımızdan, eksikliklerimizden her şeyden memnun olmak üzerimizdeki etkilerini kaybetmelerini sağlayacaktır.anlatmaya çalıştığım şeyleri görmek için kısa videolar




1 Mayıs 2016 Pazar

Öfke Özgürlüğüm


Beden Asla Yalan Söylemez

'Birine öfkelenme özgürlüğümüz yoksa onu sevmeyi seçemeyiz. 

Sevmeme özgürlüğümüz olmayan birini gerçekte(n) seçemeyiz. 

Birine karşı hissettiğimiz duygu' ona karşı hissetmemiz gerekenler' diye önceden tarif edilmişse, onunla meselemiz bitmeyecek, hatta başlamayacaktır bile. 

Gerçek hayatta 'böyle hissetmem lazım!' diye bir şey yoktur çünkü hisler ne yöne gideceklerini gerekliliklere sormazlar. Hiçbir 'gerçek' ve olgun ilişki özünde nesnel değildir. özneler 'gerçek' paylaşımlarını nesnellik üzerinden kurmazlar. 

Kabullenme özgürlüğümüz olmayan ger duygu dışarıya akamayan bir irin gibi bedenimizi ve ruhumuzu ele geçirir. İçimize hapsettiğimiz her duygu aynı zamanda içimizi hapseder.

                                                                                                                                       Alice Miller 


Elime tesadüfi geçti dersem yeridir; aldığım bir kitap değildi. Okuduktan sonra ise ne kadar değerli olduğunu bunun tesadüf olmadığını gördüm. Ben okuduktan sonra 3 arkadaşım daha okudu ve hepsinde aynı şey oldu. Yaşamımızda anlam veremediğimiz öfkelerimiz, hastalıklarımız, bizi bitiren o iç sesin bizim iyiliğimiz için bir uyarı olduğunu anladığımız kitapta, insanın ruhunda kasırga gibi sorgulama başlıyor. okuyun,okutun. 

Siz toplum tarafından şöyle bir öğreti ile yaşıyorsunuz diyor bu abla

Size acı vermiş, zihinsel ve bedensel ( bu çocukken yediğiniz bir tokat bile olabilir) insanlar ,aslında kendi savunmanızı yıkabilir. Eğer onlara gereken tepkiyi vermezseniz bedeniniz size tepki olarak alerjiler, baş ağrıları, depresyon gibi şeylerle o insana karşı savunma yapmanız gerektiğini söyler. Bedenin hafızası hiçbir şeyi unutmaz hele ki size acı vermiş biri ile yaşamaya devam ediyorsanız ve ona tepki vermemişseniz hastalanmaya mahkumsunuz. O toplumsal öğretileri tanımaz yani ' bu benim annem ya da o beni seviyor beni döverken haklıydı' gibi  cümleleri beden tarafından algılanmaz. Eğer o kişi ile bir yüzleşme yaşamazsanız vücut devamlı bir gerginlik yaratarak sizi o kişiden uzak tutmaya çalışır. 

Neyse kitabı okuduktan sonra bugüne kadar yuttuğum şeyleri düşününce gerginliklerime ve bedenime bayağı hak verdim.